Bel ağrısı şikayeti, insanlarda soğuk algınlığından sonra en sık görülen rahatsızlıktır. Beyin ve Sinir Cerrahisinin pratiğinde de bel ağrısı ve bel fıtığı olan hastalar en çok görülen hasta grubunu oluşturur. Bel ağrısı, erişkinlerin %80’inden fazlasının hayatlarında en azından bir defa yaşadıkları bir şikayettir. Bel ağrısından yakınan hastaların yarısından çoğu ilk haftadan sonra, %90’ından çoğu ilk bir aydan sonra büyük ölçüde iyileşir; %10’undan daha azında ise şikayetler altı aydan daha uzun sürebilir ve bu durum ciddi hastalıkların belirtisi olabilir. Bel ağrısına yol açan nedenlerden biri de bel fıtığıdır. Toplumda, bel ağrısı her zaman bel fıtığının belirtisiymiş gibi düşünülse de, gerçekte, bel fıtığı çok geniş bir yelpazede yer alan pek çok nedenden sadece bir tanesidir.
Boyun ve kol ağrısı, bel ağrısından sonra en sık görülen ikinci bölgesel ağrı şikayetidir. İnsanların %40 – 70’i hayatlarında en azından bir kez boyun ağrısı yaşamışlardır. Boyun ağrılarının da önemli bir bölümü, bel ağrısında olduğu gibi mekanik ağrıdır. Akut olarak gelişen ve kendiliğinden düzelen boyun ağrılarına sık rastlanır.
Bel ve boyun ağrılarında bazı risk faktörleri vardır, başlıcaları:
1. Mesleki olarak fiziki yüklenmeler, ağır iş yapmak ve tekrarlayan travmalar,
2. Omurganın yanlış kullanılması, hareketsiz bir yaşam tarzı, kötü duruş, kasların yetersizliği,
3. Omurgadaki yapı ve şekil bozuklukları,
4. Aşırı kilo,
5. Yaşın ilerlemesi ile yaşa paralel gelişen dejeneratif değişiklikler,
6. Stres, depresyon,
7. Sigara kullanımı olarak ifade edilebilir.
Bel ve boyun ağrıları basit bir kas spazmından mekanik ağrıya, fibromyaljiye, yumuşak doku zorlanmalarına, osteoartrit ve spondiloza (omurganın kireçlenmeleri), bel/boyun fıtığına, periferik sinir tuzaklanmalarına, omurganın iltihabi-enfeksiyöz hastalıklarına, apselere, kemik hastalıklarına ve kırıklarına, metabolik – hormonal hastalıklara, romatizmal hastalıklara, iç organ hastalıklarına, büyük damar hastalıklarına (aort anevrizması, damar tıkanıklıkları,…), çeşitli tümörlere ve daha bir çok hastalığa işaret edebilir. Bu nedenle, hasta ile ayrıntılı bir konuşma ile hastalığın özelliklerinin ve seyrinin sorgulanması, geniş sistemik ve nörolojik muayene, temel ve ileri tetkikler ve görüntülemeler olası hastalıkların ayrımını yapabilmek için şarttır.
Klinik tabloda genellikle ön planda bel ve bacak/boyun ve kol ağrısı vardır; ancak, sinir dokusunun etkilenmesiyle nörolojik fonksiyon bozuklukları -kuvvet kaybı, duyu kusurları, belirli bir süre yürüdükten sonra ağrının artması ile aktiviteye devam edememe, idrar ve gaita kontrol bozuklukları- da gelişebilir. Dolayısı ile, tüm değişkenler dikkate alınarak tam bir teşhis konmalı; klinik teşhis ile laboratuvar ve görüntülemelerin uyumlu olması şartı mutlaka gözetilmeli ve kişiye özel bir tedavi planı tasarlanmalıdır.
Tedavide esas, omurga ve disk üzerindeki yüklenmenin azaltılması, sinir dokusu üzerindeki basının kaldırılması, omurganın sağlamlığının sürdürülmesi ve vücudun kendi kendini tamir mekanizmalarının kuvvetlendirilmesidir. Altta yatan hastalığa göre değişmekle birlikte, genel olarak bel/boyun ağrılı hastaların büyük bir çoğunluğu cerrahi-dışı tedaviler ile iyileşir. Ancak, bazı hastalar kesinlikle cerrahi tedaviyi gerektirirler ve hiçbir şekilde diğer tedavilerden yararlanmazlar ve daha da önemlisi, bazı hastalarda acil cerrahi girişim şarttır ve ne yazık ki cerrahi tedavinin geciktirilmesi bu hastalarda geri dönüşü mümkün olmayan kalıcı nörolojik fonksiyon kayıplarına/sakatlıklara yol açabilir. Cerrahi girişim gerektiren bel/boyun fıtığı hastaları (ki, tüm bel ağrılı hastaların yaklaşık %3’üdür) başlıca:
1. ağır ve/veya ilerleyici nörolojik kayıpların olması (özellikle güç kaybı/felçler ve idrar ve gaita kontrol bozuklukları), – Bu hastalarda ya orta hatta masif disk hernisi/fıtık vardır ve boyunda omuriliğe, belde omuriliğin alt segmentine ve sinir köklerine bası yapıyordur ki acil cerrahi girişimin gerektiği durumlardan “Akut Servikal Myelopati” ya da “Kauda Ekuina Sendromu” bunlara örnektir ya da orta-yan yerleşimli bir bel/boyun fıtığı sinir köküne ileri derecede bası yapıyor ve sinirin fonksiyonunu etkiliyordur –
2. Hastanın cerrahi-dışı tedavilerden yeterince yararlanmaması,
3. Ağrının sürekli nüks etmesi ve yaşam kalitesini olumsuz etkilemesi,
4. Bel/boyun fıtığı ile birlikte omurgada ciddi yapısal veya dejeneratif bozuklukların (örn. omurgada dar kanal,…) olması,
5. Görüntülemelerde (MRG’de) sinir dokusuna belirgin basının olması şeklinde özetlenebilir. Cerrahi-dışı (=Konservatif) tedaviler, hastaya ve hastalığın derecesine ve evresine göre değişmek üzere, ilaç tedavisi, istirahat, fizik tedaviler, lokal enjeksiyonlar, manuel terapiler, egzersizler, hasta eğitimi şeklinde söylenebilir.
Bel/boyun fıtığında cerrahi tedavinin, belli şartlara ve algoritmalara göre hareket edildiğinde, başarı oranı çok yüksektir (%95-98). Bunun için aşama aşama düşünüldüğünde:
1. Cerrahi tedavi kararı doğru verilmiş ise (tüm bel ağrılı hastaların yaklaşık %3’ü cerrahi gerektirir),
2. Cerrahi planlama (ameliyat dizaynı) doğru yapılmış ise (çünkü, her hastanın gereksinimi aynı değildir, kişiye özel cerrahi planlama şarttır),
3. Doğru planlanmış ameliyatın iyi bir merkezde, optimal şartlarda iyi bir cerrahi teknik ile gerçekleştirilmesi,
4. Hastanın eğitimi ile, ameliyat sonrasında omurgasını doğru kullanmasını öğrenip uygulaması, gerekiyorsa egzersiz ve fizyoterapi, başarılı bir tedavinin basamaklarını oluşturur.
Bel ve boyun fıtığının cerrahi tedavisinde mikrocerrahi uygulanarak sinir dokusu (sinir kökleri ve/veya omurilik) üzerindeki bası kaldırılır ve eğer omurganın sağlamlığı (stabilitesi) ile ilgili bir sorun varsa rekonstrüktif bir cerrahi ile yeniden omurganın sağlamlığını kazanmasına yönelik işlem yapılır. Hastalığın natürüne, derecesine, cerrahi zamanlamaya ve hastanın nörolojik durumuna bağlı olarak sonuçlar değişmekle birlikte başarı oranı oldukça yüksektir.